Mescid-i Aksa (Mescidi Aksa, El Mescidü'l-Aksâ), II
Mescid-i Aksa (Mescidi Aksa, El Mescidü'l-Aksâ)
2. Bölüm
9. "Dindar Siyonizm" ve Mesih İnancı
19. yüzyılın sonunda siyasi bir hareket olarak ortaya çıkan Siyonizm'in milliyetçi, modern ve laik Yahudiler tarafından ortaya atıldığı ve dolayısıyla "dini" bir hareket olmadığı sıkça anlatılan bir hikayedir. Ancak hikaye, gerçeği ancak kısmen yansıtmaktadır ve bir de gözlerden uzak kalan bir yön vardır.
Bu yön, "dindar Siyonizm" olarak bilinen ve "sağ Siyonizm" ya da öteki adıyla "Revizyonist Siyonizm" olarak tanımlanan akımla da oldukça ilişkili olan bir harekettir. Dindar Siyonizm, bir Yahudi Devleti'nin kurulusunu yalnızca ulusal bir self-determinasyon olarak gören laik Siyonizm'den farklı olarak, İsrail'in kurulusunu Yahudi dinindeki geleneksel "Mesih" inancı çerçevesinde yorumlamıştır.
Bu inanca göre, Yahudiler, Tanrı tarafından "seçilmiş" olan üstün bir halktır, ve diğer ulusları yönetme hakkına sahiptirler. Ancak bu "yönetme hakkı", diğer uluslar tarafından gasp edilmiştir. Hakkın yerine getirilmesi, "seçilmiş Halk"ın yeryüzü egemenliğine ulaşabilmesi ise, ancak Hz. Davud soyundan gelecek olan Beklenen Mesih'i yeryüzüne inip Yahudiler'e önderlik ederek Kudüs merkezli bir Krallık kurması ile gerçekleşecektir. Mesih'e karşı "itaatsizlik"yapacak olan ulusların işi ise zordur! [9]
The Universal Jewish Encyclopedia, söyle yazar:
"Mesih geldiğinde diğer milletler ya fethedilecek, ya imha edilecek ya da dinlerinden döndürüleceklerdir. Ama sonları ne olursa olsun, o tarihten sonra İsrail için sıkıntı kaynağı olmaktan çıkacaklardır." [10]
Mesih'in gelişi, Yahudilerin binlerce yıllık tarihi boyunca hep beklenmiştir. Ama en çok da, M.S. 70'de Romalılar tarafından Kudüs'ten kovulmalarının ardından güçlenmiştir. 70 yılında Romalılar, Kudüs'teki Hz. Süleyman Tapınağı'nı ikinci kez yıkmışlar, şehirdeki Yahudilerin büyük bölümünü katletmiş kalanları da sürmüşlerdir. Geriye Tapınak'tan yalnızca tek bir duvar kalmıştır; o da bu "yıkım"ın anısına Ağlama Duvarı'na dönüştürülmüştür. Mesih geri geldiğinde ise, inanışa göre, Tapınak yeniden inşa edilecek ve Mesih, ayni "King Solomon" gibi, buradan dört bir yana hükmedecektir.
İşte bu nedenle de, Mesih'in gelişi ile Tapınak'ın yeniden inşası, birbiri ile çok yakından ilişkili olan iki "vaad"dir.[9]
10. Dindar Siyonizm'in Mesih ve Tapınak Yorumları
Yahudiler tarafından asırlardır beklenen bu iki büyük gelişme, 19. yüzyıla kadar uzak bir hayal görünümündeydi. Ancak Siyasi Siyonizm'in doğusu ile birlikte, Yahudiler, 19. yüzyıl sonra Kudüs'e dönmek için ciddi bir girişim başlattılar. Hareket, "laik" Yahudilerce yönetiliyordu belki, ama dindarlar bu girişimde çok büyük bir anlam görmüşlerdi. Onlara göre, siyasi bir hareket olan Siyonizm, gerçekte Mesih'i dönemin artik başlamak üzere olduğunun göstergesiydi.
"Dindar Siyonistler"in başını çeken Abraham Yitzhak HaCohen Kook, Siyasi Siyonizm'in Atchalta D'Geula (Mesih'i Kurtuluşun Başlangıcı) ya da B'ikvata D'Meshicha (Mesih'in Ayak Sesleri) olduğunu söyleyerek bunu en açık biçimde ifade etmişti. Kook'a göre, 1917'de yayınlanan ve Siyonizm'e resmi İngiliz desteği sayılan Balfour Deklarasyonu, Filistin'e yapılan Yahudi göçleri ve büyük devletlerin Siyonistlere verdiği destek; tüm bunlar Mesih'in gelişinin yakin olduğunu gösteren alametlerdi. İsrailoğulları Mesih'i dönemde yaşıyorlardı ve yüzyıllardır beklenenler yakında gerçeğe dönüşecekti.
Kook ve diğer Dindar Siyonistler tarafından yapılan yoruma göre, "insani" çabayla, yani Siyasi Siyonizm'le başlayan süreç, "ilahi" bir gelişme olan Mesih'in gelişi ile devam edecekti. Ancak bu "mutlu son"a varılabilmesi için Yahudilerce Mesih'in gelişinden önce yapılması gereken -ve Mesih'e ortam hazırlayacak olan- üç misyon vardı.[9]
The Universal Jewish Encyclopedia bu misyonları söyle anlatır:
"Siyasi Siyonizm'in ortaya çıkması ile birlikte Haham Hirsch Kalischer tarafından geliştirilen teori diğer hahamlarca da kabul gördü. Buna göre, Mesih'in dönüş süreci, doğal olaylarla başlayacaktı: Yahudilerin Filistin'e yerleşme isteği ve diğer milletlerin gönüllü olarak bu ise yardim etmesi ile. Mesih'in ortaya çıkısı ve vaat edilen mucizelerin gerçekleşmesi için gereken şartlarsa şunlardı: Kutsal Topraklarda büyük ve yeter sayıda Yahudi'nin yerleşip devlet kurulması, Kudüs'ün ele geçirilmesi ve Tapınak'ın yeniden inşa edilmesi." [11]
Bu üç şartın birincisi olan Kutsal Topraklardaki Yahudi nüfusunun arttırılması, Siyonist hareketin önderleri tarafından bu yüzyılın başından beri uygulanmaktadır. Devlet ise 1948'de kuruldu. İkinci şart, yani Kudüs'ün ele geçirilmesi, 1967'deki Altı Gün Savaşı'nda yerine getirildi. 1980'de Kudüs, "İsrail'in ebedi başkenti" ilan edildi...
Dolayısıyla, Mesih'in gelişini sağlayacak misyonlardan geriye bir tek Tapınak'ın yeniden inşa edilmesi kaldı. 19 yüzyıldır yıkık olan ve sadece tek duvarı ayakta kalan Tapınak, Yahudiler tarafından Ağlama Duvarı'na dönüştürülmüş olan Süleyman Tapınağı.
"Peki Tapınak'ı inşa etmek zor bir şey midir?" sorusu akla gelebilir hemen. Öyle ya, İsrailliler için bir Tapınak inşa etmenin zorluğu nedir? Zorluk, Tapınak'ın inşa edilmesinde değildir. Eski Tapınak'ın bulunduğu alan üzerinde bugün iki İslam mabedi durmaktadır: Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra. Tapınak'ın yapılabilmesi için bu iki mabedin de yıkılması gerekmektedir. Pürüz dünya Müslümanlarıdır. Onlar, var oldukları sürece, İsraillilerin bu iki mescidi yıkmalarına izin vermemektedirler...
İşte son bir hafta içinde yaşadığımız ve Kudüs sokaklarını kana bulayan bu çatışmaların ve bunlara neden olan "turistik tünel"in anlamı da burada gizlidir. [9]
11. Likud ve Tapınak
Siyonizm'in "sol ve laik" kanadı, İsrail Devleti'nin kurulmasından sonra İşçi Partisi'ne dönüştü. İşçi Partisi, "devleti kuran" partiydi ve 1977 yılına dek de kesintisiz iktidarda kaldı. Buna karşın, sözünü ettiğimiz "dindar Siyonizm" ise, eskiden beridir sağcı, hatta faşizan öğeler taşıyan "Revizyonist Siyonizm"le bütünleşti ve İsrail'in kurulmasıyla birlikte "Herut" partisi oluşturdu. Bu dinci/sağcı parti, bir kaç küçük partiyle daha birleşerek 1970'lerin başında"Likud" adını aldı. Herut'u kuran, Likud'a dönüştüren ve 1982'deki Lübnan işgalinin sonrasına dek de liderliğini yürüten kişi, "İsrail sağının en büyük lideri" sayılan Menahem Begin'di. Begin'i Izak Samir izledi. 92'de seçim yenilgisinin ardından da Netanyahu oturdu Likud'un liderlik koltuğuna.
Bu kronolojinin gösterdiği sonuç ise şudur: Mesih'in gelişine inanan ve bunun için de Tapınak'ın yeniden inşasını hedefleyen "Mesiyanik Siyonizm", Likud'un içinde büyük bir etkiye sahiptir, hatta Likud ideolojisinin temel taşlarından biridir.
Tapınak'ı inşa etmek amacıyla Mescid-i Aksa'yı yıkmayı hedefleyen yeraltı Yahudi örgütü"Mahchteret Yehudit" hakkındaki kısa bir inceleme de bizi yine aynı sonuca ulaştırmaktadır.[9]
12. Machteret Yehudit ve Likud
1984 yılının 27 Nisanında İsrail'de oldukça ilginç bir örgütün varlığı ortaya çıktı. Machteret Yehudit (Yahudi Çetesi) adındaki örgütün üyeleri, Arap yolcularla dolu olan beş yolcu otobüsünü havaya uçurmaya yönelik bir plan yapmış ama son anda olayın ortaya çıkması üzerine tutuklanmışlardı. Ancak daha önce gerçekleştirdikleri önemli eylemler vardı; 1980 yılında Bati Şeria'daki iki Arap belediye başkanının arabasına bomba koyarak öldürmüşler, 1983 yılında ise Hebron kentindeki İslam Koleji'ne silahlı bir saldırı düzenleyerek üç öğrenciyi öldürmüş, otuz üç tanesini de yaralamışlardı.
Ama kısa bir süre sonra, Machteret Yehudit'in tüm bunlardan çok daha büyük bir eylemi gerçekleştirmek üzere olduğu öğrenildi. Örgüt, Doğu Kudüs'ün, Müslümanların Harem-i Şerif, Yahudi ve Hıristiyanların ise Tapınak Tepesi (Temple Mount) adini verdikleri mevkiinde yer alan iki İslam mabedini—Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra—havaya uçurmak için çok sofistike bir plan hazırlamıştı. Mabetlerin mimari yapısı üzerinde profesyonel bir inceleme yapılmış, Golan Tepeleri'ndeki bir askeri garnizondan bol miktarda patlayıcı çalınmıştı. Kubbet-üs Sahra'yı etrafa zarar vermeden havaya uçurabilmek için, 28 ayrı patlayıcı Kubbe'nin belirlenmiş yerlerine yerleştirilecekti. Gerekirse Mescid-i Aksa'yı korumakla görevli silahsız Müslüman nöbetçileri vurmak için ucuna susturucu takılmış Uzi'ler ve göz yaşartıcı bombalar edinmişlerdi. Operasyon, yirminin üzerinde Machteret Yehudit militanının katılımıyla gerçekleşecekti.
Eylem İsrail otoriteleri tarafından durdurulmuştu belki, ama bu gönülsüz bir engellemeydi.
Çünkü, Machteret Yehudit'in üyeleri, aslında pek çok kişinin yapmak istediği bir isi, sabırsızlıkları nedeniyle, uygun olmayan bir zamanda yapmaya kalkmışlardı. Bu nedenle, aslında, gerek Gush Emunim gibi Likud'a yakin olan dinci örgütler gerekse Likud hükümeti, Machteret Yehudit'e ve eylemine gizli bir sempati ile bakmışlardı. İsrail mahkemesi, kanunlara göre suç oluşturan bu eylemi doğal olarak cezalandırdı [9] ama mahkeme kararından bir gün sonra, Başbakan Yitzhak Samir, Machteret Yehudit üyeleri için söyle diyebiliyordu:
"Hepsi harika insanlar ama bir hata yaptılar."
Gush Emunim'in önde gelen ismi Haham Mose Levinger de eylemin teorik olarak doğru ama zamanlama yönünden yanlış olduğu yönünde görüş bildirdi.[12]
Amerikalı Yahudi gazeteci Robert Friedman, Machteret Yehudit olayının derinleme bir incelemesini yapmıştı. verdiği ilginç bilgiler vardı: O dönemde İsrail basınındaki yaygın bir iddiaya göre İsrail'in iç güvenlik servisi Shin Bet, Machteret Yehudit'in daha önceki eylemlerini—Arap belediye başkanlarının öldürülmesi, İslam Koleji'nin taranması gibi—biliyorlardı ve buna rağmen de örgüte hiçbir müdahalede bulunmamışlardı. Friedman'ın yorumuna göre, İsrail otoriteleri aslında örgütün Mescid-i Aksa'yı yıkma planından da haberdar oldukları halde bir süre onlara engel olmamışlar, ancak olayın basına sızması ve sonuçlarının da çok tehlikeli olacağını fark etmeleri üzerine Machteret Yehudit'i durdurarak üyelerini tutuklamışlardı. Yitzhak Samir'in örgütün üyeleri için "harika insanlar" deyisi ya da onları hapse mahkum eden yargıcın kararı açıklarken "bu insanlara yurtseverlikleri nedeniyle saygı ile bakılması gerektiği" seklindeki garip sözleri, hep bu isteksiz engel olusun göstergeleriydi. Üst rütbeli İsrail subayı Avi Yitzhak, İsrail yönetiminin Machteret Yehudit'e uzun süre engel olmadığını, çünkü "üst düzey politik ve askeri yöneticilerin, örgütü, demokratik bir devletin yapamayacağı eylemleri yapabilmesi için muhafaza ettiğini" söylemişti. [9]
Friedman, "Machteret Yehudit olayı içinde İsrail hükümetinin parmağı vardı ama bunun oranı hiçbir zaman bilinemeyecek" diyor.[13]
1985 yılında, hapisteki Machteret Yehudit üyelerinin serbest bırakılması için etkili bir kampanya başlatıldı. Kampanyanın en ateşli destekçileri Knesset üyesi politikacılardı. Basta Likud olmak üzere her partiden, hatta "solcu ve laik" ve sözde barış yanlısı İşçi Partisi'nden bile çok sayıda Knesset üyesi bu "harika insanları" hapisten çıkarmak için çalıştılar. Sonuçta birbiri ardına gelen aflarla hepsi serbest bırakıldı.
Dolayısıyla, Machteret Yehudit'in İslam mabetlerini yıkma planının engellenmiş olması, Likud yönetiminin bu mabetlerin varlığından memnun olduğu anlamına gelmiyordu. Likud, özellikle de Likud'un şahinleri, eylemin yalnızca yöntem ve zamanlama açısından yanlış olduğunu düşünüyorlardı, ama temel mantık doğruydu. [9]
13. Daha Az Radikal bir Yöntem: Mescid'in Altının Oyulması!..
Nitekim yeni ve daha az radikal olan bir yöntem bulundu çok gecikilmeden. Machteret Yehudit'in ortaya çıkmasından bir yıl sonra, 1985'te, İsrail hükümeti Mescid-i Aksa'nın altındaki kazı çalışmalarına hız verdi. Bu şekilde Mescid'in altı oyulacak ve küçük bir sarsıntı sonucunda kendiliğinden yıkılması sağlanacaktı. Haftalık Aksiyon dergisi, 13-19 Mayıs 1995 tarihli sayısında"İsrail Mescid-i Aksa'yı yıkıyor!" baslığıyla verdiği bir haberde konuya değinmiş, Mescid'in altında gizlice yürütülen kazı çalışmalarını belgelemiş ve söyle yazmıştı:
"İsrail, Mescid-i Aksa'ya karşı doğrudan bir saldırıda bulunduğu takdirde... İslam ülkelerinin topyekun cephe almasından çekiniyor... (bu nedenle) tarihi kazı yapıyor gibi göstererek, kendiliğinden çökecek bir hale gelmesi için uğraşıyor. Böylece ülke olarak kendisini geri çekecek ve üzerine bir sorumluluk almadan hedefine ulaşmış olacak." [9]
Uzun yıllar Kudüs'te çalışan Amerikalı arkeolog Gordon Franz ise, bu konudaki gözlemlerine dayanarak söyle diyor:
"Emin olduğum bir şey varsa, Tapınak'ı yeniden inşa etmeyi hedefleyen Yahudilerin o iki camiyi mutlaka yıkmak istiyor oluşlarıdır. Bu yıkımın nasıl olacağı konusunda kesin bir fikrim yok ama olacaktır. Yıkacaklar ve burada onun yerine bir Tapınak inşa edecekler. Ne zaman, nasıl yapılacak bilmiyorum ama yapılacak." [14]
Houston İkinci Baptist Kilisesi'nden rahip James E. DeLoach ise tüm Yahudilerin camileri yıkıp Tapınağı inşa etmek istediklerini, ancak bunu Machteret Yehudit gibi radikal yöntemlerle değil, Aksiyon'un haberinde yer alan şekilde yapacaklarını söylüyor:
"Şu bir gerçek; tanıdığım bütün Yahudiler o camilerin yıkıldığını görmek istiyorlar. Ama bana söylediklerine göre, bu yıkım, Tanrı'dan gelecek bir hareketle, örneğin bir depremle ya da ona benzer bir şekilde gerçekleşecek." [15]
İşte İsrail'deki "derin devlet"in mantığı budur. Amaç, Tapınak'ı ne olursa olsun inşa etmektir; çünkü Mesih'in gelişi buna bağlıdır. Tapınak'ın inşası için İslam mabetlerinin yok edilmesi gerekmektedir. Yahudi Devleti, bu işi mabetlerin "altını olmakla" uzun vadeye yaymıştır. Belki de, "insan eliyle" yapılacak bu hazırlıktan sonra, bir "ilahi" müdahale, yani Mescid-i Aksa'yı çökertecek küçük bir deprem beklenmektedir.
Bu ise kuşkusuz dünya Müslümanları ile İsrail arasındaki büyük bir çatışmanın, belki bir Üçüncü Dünya Savaşı'nın fitili olacaktır. İsrail'in bugün dünya Müslümanlarını zayıflatmak için, dünyanın dört bir yanındaki anti-İslami güçlerle yaptığı gizli işbirliği ve kurmaya çalıştığı "Anti-İslami Enternasyonal"in mantığı da büyük ölçüde budur.[16][9]
Mescid-i Aksa'nın altında açılan ve Filistin topraklarını yeniden kana bulayan son "turistik"tünelin gerçek anlamı da, iste budur.[9]
14. İşgal Yönetimi İnadını Sürdürüyor
Yukarıda sözünü ettiğimiz tünelin açılması Müslümanların günler süren büyük çaplı direnişlerine sebep olmuştu. Bu direnişe öncülük eden de Filistin'deki İslami Hareket oldu. Siyonist işgal yönetimi Filistin halkının geniş çaplı bir direnişiyle karşı karşıya gelince haremi şerifin altına açtığı tüneli geçici bir süre için kapatmasına rağmen 29 Eylül 1996 tarihinde yeniden açtı. Bu onun Mescidi Aksa'yı yıkma hedefine yönelik sinsi oyunlarından vazgeçme niyetinde olmadığını gösteriyordu. Hatta Yahudilerin içinden bile tepki gösterenlerin olmasına rağmen Siyonist işgal rejiminin bu inatçılığı onunla "barış (!)"a gitmenin ve Filistin halkının gasp edilen haklarını bu şekilde geri almanın mümkün olmadığını ortaya koymaktadır.
Siyonist rejim bu birinci tüneli kabul ettirmek için inat ederken aslında Müslüman kamuoyunu buna alıştırmayı amaçlamaktadır. Bunu başarabildiği takdirde niyeti ikinci ve üçüncü temelleri açmak ve sonunda fanatik Yahudilerin buralara bombalar yerleştirerek Mescidi Aksa'yı alttan yıkmalarına fırsat vermektir. Dolayısıyla bütün Müslümanların bu konuda oldukça dikkatli olmaları ve Siyonist işgal rejimine karşı tepkilerini sürdürmeleri gerekir. Çünkü Siyonistler amaçlarına ulaşabilmek için "adım adım" metodunu çok sinsice uygulamaktadırlar. Bugün Hz. İbrahim Camisi'nin üçte ikiden fazlasının Yahudiler tarafından işgal edildiği, kalan üçte birlik kısmına da sadece yaşlı Müslümanların girmesine izin verildiği onların da bir sürü elektronik cihazdan geçtikten sonra ancak içeri girebildikleri düşünülürse Mescidi Aksa'ya yönelik politikalarını daha iyi anlamak mümkün olur.[6]
15. Sonuç
Mescidi Aksa davası bütün Müslümanların ortak davalarıdır. Allah korusun, bu mescide herhangi bir zarar gelmesi halinde bundan sadece Filistinli Müslümanlar değil bütün dünya Müslümanları sorumlu olacaklardır. Mescidi Aksa bütün Müslümanların ortak değerleri ve şerefleridir. Buna hep birlikte sahip çıkmaları ve Siyonistlerin burayı kirletmelerine fırsat vermemeleri gerekir.
Bunun için dünya Müslümanlarının her şeyden önce Mescidi Aksa ve Kudüs konusunda duyarlı olduklarını ve Siyonistlerin buraya zarar vermelerine fırsat vermeyeceklerini bütün dünyaya göstermeleri zorunludur. Ayrıca bu mücadelede Müslümanların Filistin'deki kardeşlerini yalnız bırakmamaları gerekir. Onlara destekten söz edilince de tabii ki ilk akla gelecek şey, orada Müslümanların mukaddes varlıkları için her türlü fedakârlığı gösteren insanlara bu yolda şehit olanların geride bıraktıkları ailelerine maddi yönden yardımcı olunmasıdır. Onlara maddi yardım kendilerine aynı zamanda moral destek de verecektir. Fakat bilindiği üzere Türkiye'den Filistin'e yardım konusunda resmi engellerle karşılaşılmaktadır. Bunun en önemli sebebi Filistin davasının Türkiye'deki kamuoyuna tam olarak mal edilememiş olmasıdır. Çünkü Bosna - Hersek, Kosova ve Çeçenistan konusunda geniş bir kamuoyu desteği olduğundan bu meselelerde halkın tavırları çok fazla göz ardı edilememiştir. Ancak Filistin meselesi hâlâ bir Arap - İsrail meselesi olarak görülmektedir. Oysa bu mesele gerçekte İslâm ümmetinin en önemli meselesidir. Çünkü orada bütün Müslümanların ortak mukaddes değerleri çiğnenmektedir. Orada Müslümanların ilk kıbleleri ve harem mescitlerinin üçüncüsü olan Mescidi Aksa'ları ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Artık bu olaylar karşısında gözlerini açarak geniş çaplı bir kamuoyu desteği oluşturmaları gerekir.
Bu konuda da İslâmi kurumlara büyük görevler düşmektedir.[6]
16. Kaynaklar ve Dipnotlar
[1] Mefâil Hızlı, "Mescid-i Aksa", Şamil İslam Ansiklopedisi.
[2] Yeni Rehber Ansiklopedisi, "Mescid-i Aksa" maddesi, İhlas gazetecilik, İstanbul 1993.
[3] ez-Zerkeşî, İ'lâmü's-Sâcid Kahire 1397, s. 277; Elmalı, Hak Dini Kuran Dili, İstanbul 1936, IV, 3144; İslâm Ansiklopedisi, "Mescid-i Aksa", "Kudüs" mad.
[4] Müslim, Kitâbu'l-Hacc, 15/415, 511, 512
[5] Burada kastedilen İsra hadisini, Buhari, Bed'u'l-Halk, 6; Müslim, İman, 259, 264; Nesai, Salat, 10; Tirmizi, Tefsir, İsra suresi tefsiri, 2, 17; Ahmed ibnu Hanbel, III/148, IV/208, V/387,392,394'te rivayet etmiştir.
[6] "Mescidi Aksa Bizlere Emanet", www.vahdet.com.tr/filistin/dosya2/0333.html
[7] ez-Zerkeşi, a.g.e., 281, 282, 287
[8] tr.wikipedia.org/wiki/Mescid-i_Aksa
[9] www.enfal.de/yak16.htm
[10] The Universal Jewish Encyclopedia, vol. 7, s. 503
[11] The Universal Jewish Encyclopedia, vol. 7, s. 502
[12] Robert I. Friedman, Zealots for Zion: Inside Israel's West Bank Settlement Movement, 1.b., New York: Random Hause, 1992, s. 31
[13] Robert Friedman, Village Voice, 12 Kasım 1985
[14] Grace Halsell, Prophecy and Politics: Militant Evangelists on the Road to Nuclear War, Connecticut: Lawrence Hill & Company, 1986, s. 105)
[15] Ibid., s. 99
[16] "Anti-İslami Enternasyonal" hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Harun Yahya, Yeni Masonik Düzen. Vural Yayıncılık, 1996
[17] Müslim, İman, 259; Nesaî, Salât, 10
[18] Ebu Davud, Kitâbu's-Salât, 14
[19] İbnu Mâce, İkâmetu's-Sala ve's-Sunne fihâ, 5/198